Göksel kiminle birlikte ?

Göksel Kiminle Birlikte? Toplumsal Normların, Cinsiyet Rolleri ve İlişkisel Kimliğin Derin Analizi

Bir sosyolog olarak, bireylerin yalnızca kendi kararlarının ürünü olmadığını, toplumsal yapıların sessiz ama güçlü elleriyle şekillendiğini her gün biraz daha iyi anlıyorum. “Göksel kiminle birlikte?” sorusu ilk bakışta magazinsel gibi görünse de, aslında bu sorunun ardında yatan şey çok daha derindir: toplumun ilişkiler, cinsiyet rolleri ve aidiyet üzerine kurduğu beklentilerdir. Bu yazı, bir bireyin özel yaşamı üzerinden değil, o bireyin yaşadığı kültürel bağlam üzerinden bir aynaya bakma girişimidir.

Toplumsal Normlar ve İlişkilerin Görünmez Çerçevesi

Her toplum, bireylerine “nasıl sevmeli”, “kiminle birlikte olmalı” ve “hangi ilişkiler kabul edilebilir” gibi görünmez kurallar öğretir. Bu kurallar, zamanla “doğal” ya da “normal” olarak kabul edilir. Ancak bu normların her biri tarihsel süreçlerin, dini inançların, ekonomik koşulların ve politik güç dengelerinin ürünüdür.

Örneğin, Türkiye gibi ataerkil temelleri güçlü toplumlarda, kadın ve erkek ilişkileri hâlâ büyük oranda toplumsal onay mekanizmalarına bağlıdır. Göksel kiminle birlikte? sorusu, yalnızca bir merak değil; toplumun bireyin özel alanına yönelik sahiplenici tutumunun bir yansımasıdır. Bu sorunun ardında, bireyin kimliğini değil, toplumun o kimlik üzerinde kurmak istediği kontrolü görürüz.

Cinsiyet Rolleri: Yapısal İşlevler ve İlişkisel Bağlar

Cinsiyet rolleri, her dönemin toplumsal düzenine göre yeniden tanımlanır. Erkeklerin tarih boyunca “yapısal işlevler” — yani üretim, koruma, sağlama gibi görevlerle özdeşleştirilmesi; kadınların ise “ilişkisel bağlar” — yani duygusal destek, aile içi bütünlük ve bakım rolleriyle ilişkilendirilmesi, bu toplumsal düzenin sürdürülebilirliği açısından işlevsel olmuştur.

Erkekler toplum içinde statü kazanmak, güç göstermek ve üretim alanında yer almak üzerinden anlam bulurlar. İlişkilerde de bu işlevsel yaklaşım devam eder: “ne sağladığı”, “nasıl koruduğu”, “nasıl yönettiği” önemlidir. Bu, bireysel duyguların değil, toplumsal rollerin aşkı tanımladığı bir düzeni doğurur.

Kadınlar ise tarihsel olarak “bağ kuran”, “ilişkiyi sürdüren”, “duygusal dengeyi sağlayan” kişiler olarak konumlandırılmıştır. Onların sevgisi, toplumsal yapının duygusal dokusunu taşır. Bu nedenle, kadınların ilişkilerde “kiminle birlikte olduğu” kadar, “ilişkiyi nasıl yaşadığı” da sürekli olarak tartışma konusu olur. Kadının özel yaşamı, bir anda toplumsal denetim alanına dönüşür.

Göksel ve Modern Toplumun İlişki Paradoksu

Modern çağ, bireysel özgürlükleri genişletirken, aynı zamanda yeni bir çelişki yaratmıştır: görünürde özgür ama derinde hâlâ normlara bağlı ilişkiler. Göksel gibi tanınan kişiler üzerinden yürüyen toplumsal tartışmalar, bu çelişkinin en açık göstergesidir. İnsanlar artık kiminle birlikte olunacağına dair eski kalıpları sorgulasa da, kamuoyunun “doğru ilişki” beklentisi sürmektedir.

Bir kadının partner seçimi, hâlâ “uygunluk”, “yaş farkı”, “meslek”, “statü” gibi ölçütlerle değerlendirilmektedir. Bir erkek için aynı durum çoğu zaman “doğal seçim” olarak algılanırken, kadının seçimi “yorumlanması gereken bir olay” haline gelir. Bu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin duygusal ilişkiler alanındaki en görünmez biçimlerinden biridir.

Medya, Algı ve Toplumsal Yargı

Medya, bireylerin ilişkilerini yalnızca haberleştirmez; aynı zamanda bu ilişkiler üzerinden bir ahlak çerçevesi çizer. “Göksel kiminle birlikte?” gibi başlıklar, izleyiciye yalnızca bilgi değil, bir normatif bakış açısı da sunar. Bu bakış açısı, toplumun hangi tür ilişkileri “onayladığını” ya da “yadırgadığını” belirler. Medya, bu anlamda sadece yansıtıcı değil, aynı zamanda şekillendirici bir güçtür.

Toplumsal yargı, bireyin özgür iradesiyle yaşadığı ilişkiyi kamu malı haline getirir. Bu noktada Göksel’in kimle birlikte olduğundan çok, toplumun bu soruyu neden bu kadar önemsediğini tartışmak gerekir. Çünkü asıl mesele, bireyin değil, toplumun kendi değerlerini koruma refleksidir.

Sonuç: İlişkilerde Özgürlük, Toplumda Dönüşüm

Göksel kiminle birlikte? sorusunu, bir magazin sorusu olarak değil, toplumsal bir aynalama olarak düşünmek gerekir. Çünkü bu soru, bireysel seçimlerle toplumsal normların kesiştiği yerdedir. Erkeklerin yapısal işlevlere, kadınların ise ilişkisel bağlara yöneldiği bir dünyada, özgürlük kavramı hâlâ tam anlamıyla eşit dağılmamıştır.

Her birey, aşkı ve ilişkiyi kendi anlam dünyasında yaşama hakkına sahiptir. Ancak bu hakkın gerçekten toplumsal olarak kabul görmesi, kültürel dönüşümün tamamlanmasına bağlıdır. Okuyucuya düşen ise şu soruyu sormaktır: “Ben, kendi ilişkilerimi ne kadar kendi irademle, ne kadar toplumun gözleriyle yaşıyorum?”